Hayatımda Aldığım En Doğru Karar

Herkesin hayatta tutkuları vardır. Tutkularımız farkında olmadan bizleri A noktasından B noktasına sürükler. Benim Çek Cumhuriyet'ine sürüklenişim de tam olarak böyle gelişmişti. Küçüklüğümden beri seyahat etme içgüdüsü ile büyüyen bir çocuktum. Yaş almaya başladıkça yurt dışına çıkma iştahım da kabarmıştı. Nitekim üniversite son sınıfta, böyle bir şans doğmuştu..

Üniversite son sınıfta çevremdeki herkesin KPSS çalıştığı bir dönemde, ben valizimi toparladım ve 6 ay boyunca eğitim görmek üzere Çek Cumhuriyeti'ne taşındım. Bu kararı vermem kimilerine göre saçmaydı. Ancak benim önümde kalıp sınava hazırlanmak seçeneği yoktu bile. 22 yaşında -ne kadar zor olsa da- ailemden, kız arkadaşımdan, arkadaşlarımdan, doğup-büyüdüğüm şehirden ayrılıp; uçaktan indiğimde bir bekleyenimin bile olmadığı Prag'a gitmiştim.. 

Çekya'da ilk haftam çok zor geçmişti. İlk kez konfor alanımı terk etmiştim. Arkadaş edinmeye çalışırken aynı zamanda okul, yurt, ulaşım, yeme-içme gibi meseleleri yoluna koymaya çalışıyordum. Bir yandan da ardında bıraktıklarına karşı duyduğum uçsuz bucaksız özlem duygusuyla baş etme işi vardı tabii...

Sıkıntılı günleri atlatmam 2 hafta sürmüştü. Okulda hocalarla tanışmış, ders seçimlerimi yapmış ve ders programımı oluşturmuştum. Yurttaki düzenimi sağlamıştım. Yeme-içme işini halletmek üzere mutfağa birkaç eşya almıştım. Tanıştığım birkaç Çek öğrenciden Çekya içerisinde uygun seyahat etmenin tüyolarını almıştım. Şimdi sırada oradaki hayatın tadını çıkarmak kalmıştı..

Çok geçmeden ufak bir arkadaş grubumuz olmuştu. Derslerimiz biter bitmez, hafta sonu için seyahat planlıyor ve yola koyuluyorduk. Bir ay kadar Çekya'yı ve civarındaki ülkeleri hep birlikte gezdik ve çok eğlendik. Ancak fark ettik ki hep birlikte seyahat etmek hem maliyetli, hem de bazı noktalarda verimsiz olmaya başlamıştı. Fikir ayrılıkları baş göstermeye başladığında ise gezilerimizi 2 kişilik gruplar halinde yapmaya başladık. Bu noktada ise tutkular devreye girdi..

Tutkularımızın Bizi Sürüklediği Yerler - Paris

Futbola olan tutkum, beni ve oda arkadaşımı Paris'e sürükledi. Prag'tan Paris'e 13 saat süren bir otobüs yolculuğu sonrasında varmıştık. Paris'e gelmemizin tek bir nedeni vardı; PSG-Troyes mücadelesinde forma giyecek olan tarihin en büyük futbolcusunu izlemek. Evet, Paris seyahatimizin tek amacı buydu. Eyfel, Louvre, Şanzelize değil, Messi'ydi. Tüm planımızı buna göre yapmıştık. Maçtan 4 saat önce Paris'e indik. Sırasıyla Eyfel'i ve Louvre Müzesine hızlıca göz attıktan sonra direkt olarak Parc De Princes'in yolunu tuttuk. Kadrolar açıklandığında kalbim yerinden çıkacak gibiydi. Messi ilk 11'deydi. Hücum hattında Neymar-Mbappe-Messi üçlüsü vardı ve birkaç dakika sonra bunları tribünden canlı olarak izleyecektim. Bunun düşüncesiyle stada giriş yaptım ve yeşil saha ile tribünlerin tezahüratını duymamla birlikte eş zamanlı olarak gerçekleşen kalp atışlarımın hızını hissedebiliyordum. Messi, Mbappe ve Neymar... Üçü de gol attı, PSG maçı 4-3 kazandı. Ben ise çocuklarıma, torunlarıma anlatacağım bir gün geçirdim. Paris'te konaklama maliyetinden kurtulmak için maçtan hemen sonra otobüse atlayıp gece yolculuğu ile İtalya'ya geçmiştik..



Tutkularımızın Bizi Sürüklediği Yerler - Milano

İtalya'ya gelme sebeplerimizden bir tanesi yine futbolla ilişkiyidi: San Siro. Dünyanın en ikonik stadyumu, Milan ve İnter'in mabedi, çocukluğumuzun efsanesiydi. San Siro stadyum gezisine katıldık. Müzeyi, soyunma odalarını gördükten sonra futbolcuların peşi sıra yürüdüğü, binlerin çevirip sarmaladığı o ateşli tribünlere uzanacak olan tünelden yürüyüp yeşil zemine adım atmıştık. Büyüleyici bir güzelliği vardı San Siro'nun. Boş tribünlerinde bile bir ruh vardı.





Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mart 2025 - Portföy Değerlendirmesi

Nisan 2025 - Portföy Değerlendirmesi

Mayıs 2025 - Portföy Değerlendirmesi